Veecard

Veecard


SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ!

Site Kuralları

  • Site içeriklerimizin tamamı özgündür ve kaynak gösterilmeden alıntılanması, dağıtılması veya kullanılması yasaktır.
  • 13 yaşından küçüklerin sitemize girmesi yasaktır.
  • Tehdit edici, küfürlü, müstehcen, kaba, nefret dolu yada gereksiz mesajlar göndermek kesinlikle yasaktır.
  • Yazacağınız her tür yorum ve mesajdan sadece siz sorumlu olursunuz.
  • Sitenin içeriğini oluşturan yazı ve resimler bu siteyi hazırlayanların sorumluluğu içerisindedir. Bununla birlikte sorumluluk bilgilerin güncelliği ve yorumların doğruluğu konusunda garanti verildiği anlamına gelmez.
  • Bu siteye girerek tüm bu kuralları kabul etmiş sayılırsınız.

sanalikasanalpepromertyagicidert

Keloğlan Masalları

…Keloğlan Masalları…
(Keloğlan’ın Sazı)

Keloğlan

Bizim bilmediğimiz çok eski olmayan zamanların birinde, köylerden şirin mi şirin bir köyde,  yaşamakta  olan ailelerden biri de Keloğlan ile anasıymış.

 

Fakirlik  adeta yazgılarıymış.

 

Onca yıl, anası bu  fakirlikten  kurtulmak için çok uğraşmış, ama, bir türlü kurtulamamış.

 

Keloğlan ne mi yaparmış?

 

 

Birkaç keçi ile bir de eşeği varmış. işte her gün, gün  doğarken  eski püskü evinden çıkar, meralara, çayırlara uzanır, eşeği ve keçilerini bir güzel  doyurduktan sonra, türkülerle, şarkılarla evine dönermiş.

 

Keloğlan’ın arkadaşları, kendisini her gördükle rinde:

 

- Yaşlı  kadının  Keloğlan’ı, eşeğinin bile yoktur palanı, diyerek dalga geçerler, bir de kahkahalarla kendilerinden geçerlermiş.

 

Her keresinde, şikayet dilli olarak, bütün bunları anasına aktarınca, işittiği sözler ekseriya şöyle olur muş:

 

- A benim biricik oğulcuğum, ne yapalım? Bizim de kaderimiz böyleymiş. Gelen giden ne olsa söyler.  İnsanların  ağzı  torba  değil ki büzeyim. Üzme tatlı canını, hem de bu ihtiyar ananı.

 

Keloğlan, bu sözlere itiraz etmiş:

 

- Hayır ana, arkadaşlarımın lafları çok dokunu yor bana. Yarından tezi yok ineceğim kasabaya.   bulacağım kendime, çok  para   kazanıp döneceğim evime. Görsünler neymiş Keloğlan…

 

Ne yapsın, ne desin anası:

 

- Peki oğlum, madem öyle düşündün. Bildiğin gibi yap, ama, beni de unutma.  Yolun   açık  olsun.

 

Vurmuş kasabaya Keloğlan. Tuvalete gitmiş, bekçinin  yerinde  olmadığını görmüş.  Fırsatı  değerlendirmiş. Gelenlerden aldığı  parayı  cebine atmış. On beş kuruş,  para   kazanmış . Bir miktar yiyecek ve yün almış. Evine gelmiş.

 

 

 



– Ana, demiş, işte yiyecekler. Şu da yün. Eğir, çorap yap, satayım.

 

 

Şikayetlenmiş anası:Türkçenin TarihiOrhun AbideleriAnlatım BozukluklarıCümlenin ÖğeleriYazım ve NoktalamaTürkoloji MakaleleriEdebiyat Nedir?AlfabelerimizAtasözleriBulmacalarEdebi SanatlarSınav SorularıKpssOksÖssBunları Biliyor musunuz?Özlü SözlerGüzel SözlerTürkçeEdebiyatMasallarDestanlarAstrolojiRoman Özetleri

 

- Gözlerim görmez oldu Keloğlanım. Yapamam, anla beni.

 

Tabii, nihayet anası.  Susmuş .

 

Hâlâ arkadaşları  takılırlarmış .

 

- Yaşlı ködının Keloğlan’ı, eşeğinin bile yoktur palanı.

 

Bu gibi laflara, artık daha Fazla dayanamayan Keloğlan, ne yapıp edip, şu  fakirlik  belasından kurtulmaya yemin etmiş. Birçok  planprogram yapmış, amma bunların hemen  hepsi  kocaman birer hayalmiş.

 

Bir akşam köyde bir düğün varmış.

 

Keloğlan anasından izin alıp düğüne gitmiş.

 

Bir delikanlı, elinde sazı çok  güzel  türküler söylermiş.  Halk  adeta keyfinden  yerlere  yatarmış. Türküler bitmiş, herkes delikanlıya bahşiş vermiş. Bir bohçayı dolduran delikanlı, bu türkülerin üstüne bir türkü da ha söylemiş.

 

Keloğlan, bayılmış bu işe.

 

Bu sazcı gibi  çalıp türkü söylemeye heveslenmiş.

 

Böylece çok bahşiş atıp anası ile birlikte fukaralığa son vermek istermiş. Önce, bir saz gerekiyor tabii.  Parası  yokmuş ki, gidip bir saz alsın. Arkadaşı yokmuş ki ödünç istesin. Dedesinden kalma bir dut ağacı varmış. En kalın dalını kesmiş, götürmüş bir saz ustasına.

 

- Ustam, demiş, büyük hayır alırsın, bana bir saz yap, işte dut dalı.

 

- Önce  para , önce  para  Keloğlan, diye söylenmiş adam.

 

- Yok, karşılığını vermiş bizimki.

 

- Öyleyse, benden de saz yok, hadi yaylan bakalım, diyerek, sözünü bağlamış adam.

 

Lakin, kafayı bir kere takmış ya Keloğlan, üstelemiş.

 

- Bir sazlık dal getireyim sana, olur mu?

 

- Hah demiş, kelini şimdi çalıştırdın, beni de razı ettin. Sazını üç gün sonra gel ol. Ama gelirken de bir sazlık dut dalı getirmeyi unutma, yoksa avucunu yalarsın.

 

Hoplaya zıplaya çıkıp gitmiş Keloğlan, şimdiden eline aldığı değneklerle saz çalma provaları yaparmış. Üç gün sonra, dut dalını da alıp saz ustasının dükkanına varmış. Ama saz çalmayı bilmediği için, yalvarmış.

 

- Ey ünlü sazcı, gel de bana acı. Budur derdimin ilacı, hem de başımın tacı. Kurbanın olam senin, şu sazı öğret…

 

Usta

 

- Ulan Keloğlan, iyi günüme denk geldin, illaki beni mecbur ettin… Otur bakayım şuraya, demiş ve tarif etmiş.

 

Saz çalmayı kısa sürede öğrenen Keloğlan, her sabah önüne kattığı keçileri ve eşeğiyle akşamlara kadar saz çalıp, türkü söylermiş. Tın tın tellere vurur, hop oturur hop zıplarmış.

 

Fakat henüz köylüleri, onun ne  güzel  saz çalıp, türkü söylediğini bilmezlermiş. Bu nedenle hep alay ederlermiş.

 

Keloğlan, böyle söyleyenlere şöyle dermiş:

 

Gülün ey  insanlar  siz gülün
Ne getireceği belli olmaz yarınki günün
Gülün ey  insanlar  siz gülün
İyi bir saz ustası  olayım  da görün.
Sabrın elinden ne kaçabilir!.

 

Keloğlan, artık yavaş yavaş düğünlere gitmeye, saz çalıp türkü söylemeye başlamış.

 

Hâlâ ciddiye almayanlar varmış. Onlara da şöyle demiş:

 

Alay etmeyin öyle benimle
İşim olmaz artık sizinle
Sazımı alacağım bakın elime
Paraları  atacaksınız cebime.

 

Yine kahkahalar, köyün semalarında dalgalanmış. Buna sinirlenen keloğlan, almış sazı eline, vurmuş yanık teline.

 

Ben bir garip Keloğlanım
Eşeğimin yok palanı
Varım yoğum doğruluktur
Hiç de sevmem ben yalanı.

 

Tabii, bir süre sonra bahşişler gelmeye başlamış. Cepleri almaz olmuş.

 

Doğru anasına koşmuş. Anası nasıl sevinmesin ki…

 

Böyle düğünlere gide gide, artık ünlü bir türkücü ve sazcı olmuş Keloğlan.

 

Anası bir gün,

 

- Ah Keloğlanım, görüyorsun artık perişanım, demiş. Gözlerim görmez, ellerim tutmaz oldu. Ocağımızda bir gelin olsa da, ben bir kenara çekilsem. Ha! Ne dersin dazlak kafalı oğlum?

 

Keloğlan acımış anasına.

 

- Benim öyle biri aklımda yok ana, senin varsa söyle, demiş.

 

Anası bir kızı önermiş:

 

- Küpçü Ali’nin kızı tam bize göre…

 

- Olmaz ana, diye karşı çıkmış oğlu, olmaz. Küpçü Ali çulsuzun biri. O dediğin kızı kendime karı, sana gelin yapmayacağım.

 

Anası, boynunu bükmüş:

 

- Ah saf oğlanım, vah Keloğlanım! Zengin kapısı bize açılmaz. Bırak bu ham hayali, görüyorsun işte bu halimi.

 

Ne yapsın Keloğlan, anasından geçememiş.

 

- Peki, sırf seni kırmamak için, ses çıkarmıyorum. Nasıl biliyorsan öyle olsun.

 

Kadıncağız  belini tuta tuta gitmiş, Küpçü Ali’nin kapısını tıklatmış.

 

- Allah’ın emri, peygamberin kavli ile kızını oğluma eş, kendime gelin yapmaya geldim, demiş.

 

Küpçü Ali, kötü kötü sırıtmış.

 

- Bak sen bizim Keloğlan’ın anasına. Var git işine be  kadın . Yemeye ekmeğiniz yok, bir de gelmişsin kapıma kız istiyorsun.

 

Bu sözleri kapı aralığından dinleyen kız, çok üzülmüş. Çünkü bir düğünde saz çalıp türkü söylerken gördüğü Keloğlan’a aşıkmış. Ama, hiçbir şey diyememiş, çünkü babasından çok korkarmış.

 

Kadın , evine dönünce halinden anlamış oğlu ve konuşmuş.

 

- Ana ne bu halin, vermedi mi yoksa kızını Küpçü Ali?

 

Ağlamış ihtiyar  kadın :

 

- Kovdu beni, sen önce yemeye ekmek bul, dedi.

 

Keloğlan, bu  olaya  üzülmemiş  doğal  olarak. Fakat, zenginlik neymiş, nasıl olurmuş, gösterecekmiş Küpçü Ali’ye.

 

Eşeğini çıkarmış ahırdan, sazını vurmuş omzuna, öpüp anasının ellerinden, duasını almış.

 

Eşeğine binip  yollara  düşmüş.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol